Hızlı bir şekilde mağazaya girdi, kendisini takip eden gençler ona yetişebilmek için acele ediyorlardı. Sanki daha önce buraya gelmiş, neyin nerede bulunacağını herkesten daha iyi biliyormuş gibi davranıyordu. Şundan 15 mt, ötekinden 13 mt., şu gri olandan 30 mt. Rüzgar gibi girdi, isteklerini söyledi ve gitti. Ayrıntıları, onunla birlikte gelen genç arkadaşlar halledecekti.
Siparişin büyüklüğünden mi yoksa Cumartesi geç saatte gelen son müşteri olmasından mı bilmiyorum, gelenin kimliği ve işiyle ilgili pek soru sorma fırsatı bulamamıştım. Bu olayın üstünden 1 yıl geçmişti, Taksim Istiklal caddesinde Tünel’e dogru giderken, Yapı Kredi Kültür Merkezi ne ugradım(yıl:1999). Satın aldığı borular, hortumlar ve halatlar canlanmış
bir kısmı karşımda bir kısmı ise tualde duruyorlardı. Ayaküstü biraz sohbet etme fırsatı buldugum Ömer Uluç’u o günden sonra sürekli takip ettim.
Hızlı konusması, kendinden emin ifade tarzı ve neredeyse 1 yıl sonra görüşmemize ragmen beni hatırlayabilmesi en çok etkilendiğim yönleri olmuştu. Güzel icki içmesi ve şen kahkahaları ise onu yakın dan tanıyanların belirtebileceği yönleri. “Ben içki içen bir adamım. bunun resme faydası var mıdır bilmem ama bu böyle” diyen, hortumlara bakış açımı değiştiren bu zeki adam artık aramızda yok.
Hayatı (ntvmsnbc.com dan alınmıştır):
1931 yılında doğan Ömer Uluç, 1949 – 1953 yılları arasında İstanbul’da mühendislik eğitimi aldı. Uluç daha sonra Texas, Boston ve New York’a giderek önce mühendislik eğitimini sürdürdü, ardından resim okudu.
İlk kişisel sergisini 1955 yılında Boston’da açtı. 1965 yılından 1970’lerin sonlarına kadar aralarında İngiltere, Fransa, Türkiye, Amerika ve Nijerya’nın bulunduğu farklı coğrafyalarda çalıştı. 1969 yılında São Paulo Bienali’ne katılan sanatçının eserleri daha sonra pek çok sanat fuarı ve karma sergide yer aldı. 1983 yılında Paris’e yerleşen Ömer Uluç, çalışmalarını İstanbul ile Paris arasında sürdürüyordu.
Link : Ömer Uluç (Arkadaşı Cengiz Çandar’ın yazısı))