27 Mayıs Cuma gününe denk gelmişti o sene. Haziran ayı yaklaşmış havalar ısınıyordu ama o gün hava bulutlu ve hafif rüzgarlıydı. 20 derecelik sıcaklık, çok daha düşük hissediliyordu. Güneş bulutların arkasından çıkmak için gayretli ve biraz sabırsızdı. Benim gibi…
Bu sabırsızlık ortamında rahatlatıcı bir mekandı Kadıköy ve belki de özellikle seçilmişti. Klüp olarak müthiş bir sezon geçiren Fenerbahçe, futbolda 18. lig şampiyonluğunu yeni ilan etmiş, Kadıköy bayraklarla süslenmişti. Hatta Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu stadyumuna yürüme mesafesindeydik. Sabırsızlık ve bekleyişle dolu zamanı tüketebilmek için en uygun yerlerden biriydi. Hatıralarla dolu ve aitlik duygusuyla bağlandığımız bu bölge, adı konulmayan bir rahatlık veriyordu. Pencereden görünen manzarada cabasıydı; Kalamış, Fenerbahçe adası ve Moda. Yelkenliler denizde bizi selamlıyordu.
Zaman hızla geçti ve saatler 18:22 yi gösterdiğinde bekleyiş mutlu sonla bitti; yeni bir dünya kuruldu Kadıköy’de. Esmer, bakımlı, hafif kilolu, gözünden işini bildiğini hissettiren bir doktor ve saçlarını sarıya boyatmış, nazik ve güzel sesli bir hemşireyle tanıştım. Hep merak etmişimdir dünyaya geldiğimde ilk tanıştığım insanları. Belki de bir daha hiç görmediğim belki de yolda yanından geçip gittiğim o insanları. Onlar için sıradan ve günlük bir iş oysa. Ama beni hep koruyacak ve ne olursa olsun arkamda duracak annemle göz göze geldiğim anı unutamam. Gözüm net seçemese de, saniyeler süren bu merhabalaşma da, kokusundan tanımıştım onu.
Özel bir odada kilomu ve boyumu not ederlerken, başka bir koku geldi burnuma, tanıdık bir koku. Pencerenin arkasından beni izliyordu dikkatlice. Daha sonra sadece kokusuyla değil sesiyle de tanıtacaktı kendini. Kulağıma Shakespeare’in sonelerini, Dede Korkut hikayelerini ve Yahya Kemal’i okuyacak adamdı o. Ah bir de sesi güzel olsaydı, eminim şarkılarda söylerdi.
803 nolu odaya döndüğümüzde, kapıda Fenerbahçe forması karşılamıştı beni ve herkes çok mutluydu. Tarihte birçok 27 Mayıslar yaşanmıştı ama bizim için en kıymetlisi kuşkusuz bu gündü.
Mesela, 1960 yılındaki bir başka 27 Mayıs, Türkiye tarihinde unutulmaz bir gündü. Askerler, halkın oyu ile seçilmiş insanlardan yönetimi almışlar ve ülkeyi yönetmeye başlamışlardı. Her yıl bu olay gündeme getirilir ve gazetelerde, televizyonlarda yeni yeni bilgiler gün ışığına çıkıverir bu yıldönmü şerefine. Günümüz Türkiyesinde, askerler geçmişte yaptıkları bu tür faaliyetler için sorgulanıp, yargılanabiliyorlar, bir taraftan iyi bir gelişme. Ancak, 12 Haziran’da yeni bir seçim var ve ülke idaresinde yeni bir dönem başlıyor.
Artık bende bu oyuna dahil oldum. Bakalım neler göreceğiz ve yaşayacağız hep birlikte.