Boğazköy yani bugünkü ismiyle Çernavoda, Bükreş’den Köstence’ye giden yol üstünde Tuna nehrinin kıyısında yer alıyor. Boğazköy olan şehrin ismi Rus işgalinden sonra Çernavoda yani “karasu” olarak değişiyor. 1992 sayımında yaklaşık 180 hanelik Türk nüfusunun yer aldığı bu küçük şehirde, bugünlerde sadece 60 hane kalmış.
Dobruca bölgesi, Balkanlardaki Osmanlı’nın etkilerinin ve eserlerinin en kolay bulunabileceği bölgelerden birisi. Karadeniz ile Tuna arasında yer alan bu bölgede ana yol üstünde olmasının da etkisiyle göze ilk çarpan şehir Çernovada. Nüfusu 20 bin civarında ve büyük bir nükleer santrale ev sahipliği yapıyor. Romanya nın elektriğinin %20 si bu tesisten sağlanıyormuş.
Cami şehirdeki en eski yapı ve fark edilmesi çok kolay, şehire girer girmez sizi selamlıyor. Bazı kaynaklarda 1756 tarihi yazıyor ama anladığım kadarıyla giriş üstünde yazan yazıda “1899 yılında, yapımından 242 yıl sonra restore edilmiştir” şeklinde bir ifade vardı. Bu durumda yapım tarihi 1650 lere isabet ediyor. Bu eski yapı otoban yapılana kadar farkedilmeye devam edecek sanırım. Caminin iç mekanı ahşap, sade ve çok kaliteli bir el işçiliği ürünü. Ne yazık ki bu şirin caminin çevresi ise biraz bakımsız kalmış.
Bükreş’den Çernavoda’ya yaklaşırken çok güzel bir köprüyle karşılaşıyorsunuz. Köprü Tuna nehrini aşıyor, Cernavoda ve Fetesti yi birleştiriyor.1895 yılında Anghel Saligny tarafından yapılmış ve yapıldığı dönemde Avrupa’nın en uzun köprüsüymüş. (4 km) Demirden yapılmış çok etkileyici bu köprü, demiri işleme kabiliyetinin en güzel örneklerinden biri sayılabilir. Romen mühendis Saligny’nin bu eseri bana Paris’teki Eyfel kulesini hatırlattı. Eyfel’de bu köprüyle aynı periyotta (1889) yapılmıştı.