Wozzeck, Avusturyalı besteci Alban Berg’in ilk operasıdır. Berg operayı 1914-1922 yılları arasında tamamlar. İlk kez 14 Aralık 1925 tarihinde Berlin’de sahnelen Wozzeck, Türkiye’de bugüne kadar hiç sahnelenmemiştir.
Paul Zschorlich, (Alman müzik yazarı), 1925 yılındaki ilk Wozzeck temsilinin ertesinde Deutche Zeitung gazetesindeki köşesinde şunları yazar; “Temsil bitip de operadan çıktığım zaman, operadan değil de tımarhaneden çıkmış gibi oldum. Sahne, orkestra ve kulis sanki çılgın insanlarca doldurmuştu”.
Adolf Weismann (Polonyalı müzikolog) ise Zeitung Am Mittag gazetesindeki köşesinde şunları yazar; “Kendimizi aldatmayalım. Wozzeck’deki atanol müzik o kadar başarılıki, hepimizin hakkından geldi. Wagner’in Tristan operasının ruhundan kopup gelen bir ışık gibiydi”
Berg, operada duyguları ve karakterleri ifade etmek için atonaliteyi kullanır. Atonalite basitce “ton ve makama bağlı kalmadan yapılan beste” şeklinde açıklanabilir. Wozzeck karakterinin gerginlik, cinnet, halisünasyonlarla dolu dramatik dünyası ile Berg’in atonal müziğinin birleşimi operayı eşsiz kılar.
Atonalite ile birlikte operada sprechgesang tekniğini de görürüz. Sprechgesang, şarkının içinde konuşmak şeklinde adlandırılabilir, konuşmayla şarkı söyleme arasında bir vokal tekniktir. Bu sanatçıya yorum özgürlüğü verirken, dinleyicide söylenenleri öğrenme isteği yaratır. Ayrıca, sıklıkla görülen müzik aralıkları, seyircilere düşünme ve özümseme fırsatı verir.
Opera üç perdedir ve temsil 90 dakika sürer.
Wozzeck operanın konusu ve detayları
Operanın konusu, Alman oyun yazarı George Büchner’in yazdığı bir drama olan Woyzeck’ten alınır. Operanın librettosunu da Alban Berg bizzat hazırlar.
Yoksul bir asker olan Wozzeck psikolojik sorunlar yaşar, karısını öldürür ve cinayeti işlediği bıçaktan kurtulmaya çalışırken boğulur. Final sahnesi başlı başına bir hikayedir. Olan biteni kavrayamayacak kadar küçük yaşta olan Wozzeck’in çocuğu, annesi ve babası ile ilgili kendisine haber verildiğinde ilgisiz kalır ve oyun oynamaya devam eder.
I.Perde
Wozzeck yüzbaşıyı (kaptan) tıraş etmektedir. Kaptan, Wozzeck’e, iyi bir adam olduğunu ama evlenmeden çocuk sahibi olmasının doğru olmadığını söyler. Wozzeck’in cevabı serttir; “varlıklı olsaydım, ahlaklı olmam çok daha kolay olurdu”.
Wozzeck ve arkadaşı Andres birlikte ağaç dallarını kesmektedir. Wozzeck aniden korkunç hayaller, görüntüler görür. Batan güneş, dünyayı alevlendiren bir ateştir sanki. Andres onu sakinleştirir ama Wozzeck ölümden söz etmeye devam eder.
Wozzeck’in çocuğunun annesi Marie ve Marie’nin arkadaşı Margret pencereden dışarıyı seyretmektedir. Marie’nin bando şefi ile flörtleştiğini anlarız. Margret ise Marie ile alay eder, Wozzeck ile evlenmemiştir ve başkası ile flört emektedir. Marie oğluna ninni söyleyerek uyutur. Wozzeck gelir ve Marie’ye gördüğü korkunç hayalleri anlatır. Çocuğuna bakmadan, Marie’yi dinlemeden çıkar ve kışlaya gider. Marie, Wozzeck’in iyice delirmeye başladığını düşünür.
Wozzeck askeriyede bir doktorun odasındadır. Doktor, Wozzeck’i tıbbi denemelerde kullanır. Marie ve oğlu için ek gelire ihtiyacı olan Wozzeck bunun karşılığında doktordan para alır. Wozzeck gördüğü hayallerden bahsedince, doktor keyiflenir. Diyetine dikkat etmesini söyleyerek, büyük bir bilimsel keşif olacağını anlatır.
Gece vakti, Marie bando şefi ile buluşur, önce karşı koysa da sonra birlikte eve girerler.
II.Perde
Marie odasında bando şefinin kendisine verdiği küpeleri incelerken, Wozzeck içeri girer. Marie panikler, Wozzeck kuşkulanır. Doktorun verdiği paraları Marie’ye verir. Marie pişmandır, intiharı bile düşünür.
Doktor, yüzbaşı ile sağlık koşusu yaparken Wozzeck ile karşılaşırlar. Her ikisi de Marie’nin onu bando şefi ile aldattığını ima ederler. Wozzeck ölümden söz ederek, oradan uzaklaşır.
Wozzeck , Marie ile yüzleşmeye gider, çok sinirlidir, Marie’ye vurmaya çalışır. Marie “karnımdaki bıçak, üstümde senin ellerinden daha iyidir” der. Wozzeck intikamı düşünür.
Wozzeck taverna bahçesinde Marie ve bando şefinin dans ettiğini görür. Wozzeck onlara saldırmayı düşünür ama sonra fikrinden vazgeçer. Bir deli Wozzeck’e şunları söyler”eğlence, eğlence,ama korkunç. kan kokusu alıyorum..”
Askeriyede koğuşta tüm askerler uyumaktadır. Wozzeck arkadaşı Andres’i uyutmaz ve ona Marie’yi anlatır. Bu sırada sarhoş bando şefi gelir ve Marie yüzünden ikili kavga eder. Wozzeck dayak yer.
III.Perde
Marie odasında incil okur, aldattığı için pişmandır. Huzursuz oğluna bir hikaye anlatır ve sonra tekrar Tanrı’dan af diler.
Wozzeck ve Marie bir gölet kenarında yürür. Wozzeck Marie’yi öpmeye çalışır ancak Marie istemez. sinirlenen ve kendini kaybeden Wozzeck, Marie’nin boğazını keser ve kaçar.
Tavernada eğlenenlerin arasına dalan Wozzeck, Margret’e zorla şarkı söyletir. Kan lekelerinin etraftakilerce fark edilmesi sonrası, Wozzeck panik içinde tavernadan çıkar.
Wozzeck göl kenarında, Marie’yi öldürdüğü yere gelir. Bıçaktan kurtulmaya çalışırken gölete girer ve boğulur.
Çocuklar sokakta oynamaktadır. Marie’nin oğluna, annesinin öldüğü söylenir. Herkes olay yerine koşar. Çocuk ise bir an durur, sonra oynamaya devam eder.
Alban Berg kimdir?
Alban Berg (1885-1935) Viyana’da doğar, yaşar ve ölür. Arnold Schönberg’in öğrencisidir, 1904 yılından itibaren 6 sene ders aldığı hocasının yöntemlerini “on iki ton tekniğini” benimser ve geliştirir. 1914-1918 arasında I.Dünya Savaşı’na katılır. 1925’de sahnelenen ilk operası “Wozzeck” dir. Son çalışması “Lulu” operasını tamamlayamadan ölür.
Berg, iki operası “Wozzeck” ve “Lulu” da atanol müziği kullanır. Lulu’da bir hayat kadının hikayesini opera sahnesine taşır. Bunlar opera tarihinde bir ilktir ve Berg’in ismi opera tarihine yazılır.
“On iki ton tekniği” nedir?
Arnold Schönberg (1874-1951) önce serbest atonal parçalarla başlayan denemelerini 1920’lerin başında sistematize ederek “12 ton” müziğinin tekniğini ortaya çıkarır. Bu kuram, diyez ve bemoller dahil, bir dizideki tüm seslerin, yani toplam 12 sesin, belli kurallar içerisinde kullanımıdır. Kurallardan bazı örnekler; 12 notanın hepsi çalınmaksızın bir nota tekrarlanamaz, belirli bir motif eser boyunca tekrarlanır, dikey ve yatay düzlem, yani armoni ve melodi iç içe geçirilmiş şekilde yazılır. Tonal düzenin yıkılması ve yeni bir düzenin düzeninin kurulmuş olması 20. yüzyılın müzik sanatına getirilen en önemli yeniliktir.
Atonal müzik, tonal müziğe alışık bünyelere düzensizlik, yıkım, hiçlik, yok oluş gibi olumsuz kavramları anımsatır. Birçok melodik eseri gün içinde farkında bile olmadan pasif bir şekilde dinleyip geçenler, atonal müzik dinlemeye başladıklarında, aşina olmadıkları bu müziği ya konsantre olarak, hiçbir şey ile ilgilenmeden dinlerler ya da müziği kapatırlar.
