Osmanlı döneminde yaşayan üç mucidin başından geçen olayların anlatıldığı bir İhsan Oktay Anar kitabı olan, “Kitab-ül Hiyel”’in tam adı “Kitab-ül Hiyel Eski Zaman Mucitlerinin İnanılmaz Hayat Öyküleri’ dir. Doğu anlatı özelliği olarak bilinen çerçeve hikâye tekniği ile olayların anlatıldığı kitabın baş karakterleri Yasef Çelebi, Kara Calud ve Üzeyir Bey’dir. Mucitlerin planladıkları icatları gerçekleştirmeye çalışırken başlarından geçen olaylar romanın ana konusudur. Bu üç mucit birbirlerinin yerini devralıp bir nesil boyunca yeni icatların peşinde koşuyorlar.
Romanda bahsi geçen bilimsel gelişmeler, teknolojik çalışmalar ve icatlar aslında insanoğlunun hırslarını temsil eder. Hikayede sona varıldığında ise anlatı güçlü olandan değil güzel olandan yanadır. İşte bu da “Kitab-ül Hiyel”’in özünde varolan anlamın en değerli ifadesidir.
Hiyel ne demektir?
“Hiyel” kelimesi önce El-Cezeri ’nin “Kitab-ül Hiyel” adlı eserinde karşımıza çıkar. Bu eserden “hiyel”in, “makine bilgisi ve mekanik teknolojisi” anlamınına geldiğini ögreniriz. Oysa hiyelin bir diğer anlamı da “sahtekarlıklar, aldatmacalar” dır. İhsan Oktay, bu iki anlama da kitabında yer verir, okurken bir çok ironik cümleye rastlanır.
Yasef Çelebi, Calud ve Üzeyir’in iç içe geçmiş hikayeleri
Yukarıda bahsettiğimiz gibi kitap, üç mucidin, bir diğer deyişle “hiyel”karın hikayesi üzerine kurulmuş. Gelin bu karakterlere ve hikayelerine daha yakından bakalım.
İlk hiyelkar Yafes Çelebi, çocukluğunda kılıç ustalarının yanında çalışmış fakat mühendisliğe olan merakı ve kıvrak zekasıyla mekanik, matematik, kimyasal patlayıcılar gibi birçok şeyi öğrenip padişahın ordusunda kullanılmak üzere denizaltında gidebilen ve düşman gemilerine gizliden saldırabilen savaş araçları ve savaş makinaları üzerine icatlar yapmış ve yaşamını padişahtan onay alıp bunları hayata geçirmeye adamıştır.Kitapta, debbabe, zülkarneyn, kallab ve tahtelbahir isimli bu karmaşık yapılı savaş araçlarının tasarımları ve işleyiş prensipleri, çizimlerle ve yalın bir mühendislik diliyle anlatılmaktadır. Bunların yanısıra saraydan gereken izinler için yaşanan bürokrasi kaosu ve rüşvetler, hırsız saksağanların ganimetleri, cinli şişeler ve yaptığı küçük el bombalarıyla düşmanlarını havaya uçuruşlarını konu alan eğlenceli hikayeler yer almakta.
İkinci hiyelkar Calud, Yafes Çelebinin parayla satın aldığı bir köledir. Sahibinden öğrendiği hiyel ilmiyle devr-i daim makinasını yaratıp, sonsuz gücün iktidarıyla dünyaya yeni bir düzen getirme çabası içindedir. Fiziksel gücüyle övünen ve başına ne geldiyse kibiri ve açgözlülüğünden gelen iri cüsseli, vahşi ruhlu Calud’un traji-komik hikayesinde ise hiç büyümeyen, hep çocuk kalan ve demiri kolaylıkla eğebilen Davud ile dinsel göndermeler yapılmaktadır.
Üçüncü hiyelkar Üzeyir Bey ise Calud’un çocukken yetimhaneden aldığı biri olarak karşımıza çıkar. Calud tarafından beyni yıkanarak onun düşünce ve icatlarını gerçekleştirmesi beklenen Üzeyir, kendi inanç ve düşünceleri arasında çelişkisi yaşar. Bu çelişki ve Üzeyir’in hiyelkarlıktan hayalkarlığa geçiş süreciyle roman sona ulaşmaktadır.
Okuyucu deneyimi
“Kitabın dili biraz ağır, hatta bazı noktalarda okumayı bırakma eşiğine bile getirebiliyor. Açıklama ve betimlemelerle dolu. Fakat çizim ve betimlemeleri incelemeyi seviyorsanız gerçekten keyif alabilirsiniz. Kurgudaki esinlenmeler, göndermeler, anekdotlar o kadar ince işlenmiş ki, bir çoğunu daha sonrasında okuduğunuz kitap hakkındaki yorumlarda fark edebiliyorsunuz. Böyle olunca da insan, kim bilir daha neleri kaçırmışımdır diye hayıflanmaktan kendini alamıyor. Keyifle okunacak bu kitap, sizi zaman zaman güldürecek, pek çok noktada düşündürecek, tarihi olayları hatırlatacak, mekanik bilgisi kazandıracak ve hikayede gizlenmiş çeşitli göndermeleri bulmanın zevkini yaşatacak.”
İhsan Oktay Anar kimdir?
1960 yılında Yozgat’ta dünyaya gelen yazar, edebi çevirmen ve akademisyen İhsan Oktay Anar ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamlar. Lisans, master ve doktora öğrenimini Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde tamamlar ve aynı üniversitede -2011 yılında emekli olana kadar- öğretim üyesi olarak görev yapar. Edebiyatçılar Derneği ve PEN Yazarlar Derneği üyesidir. İlk öyküsü “Kâfirler İçin Apologya” Nisan 1985’te Morköpük dergisinde çıkar. İlk romanı Puslu Kıtalar Atlası, Hulki Aktunç’un önsözüyle yayınlanır. Hulki Aktunç, Anar’ı “tarihlerden yeni tarihler, ülkelerden yeni ülkeler, kentlerden yeni kentler, kişilerden de yeni kişiler üreten bir ravi-yi ahbar” ( rivayet eden, hikaye anlatıcısı) olarak nitelendirir.