Mozart (1756-1791) gibi bir dahinin neden bu operayı tamamlamadığını kimse bilmiyor. Belki begenmedi ve yazmaya devam etmek istemedi, belki yeni aldığı opera siparişinden (“Idemeneo”) gelecek paraya ihtiyacı vardı, belki de çok severek yazdığını bildiğimiz “Saraydan Kız Kaçırma” operasının yanında, konusu çok benzer “Zaide” yi bitirmeye gerek görmedi. Dün gece, “Zaide” operasını Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının sunumuyla Topkapı Sarayı’nda izlerken, 23 yaşında delikanlılık çağındaki Mozart’ın bu eseri fazla ciddi buldugunu ve biraz komedi katabilmesi için çok fazla değişikliğe ihtiyacı oldugunu hissederek, tamamlamadan bıraktıgını düşündüm.
Ilk perdede, hemen başlangıçta söylenecek meşhur aryayı “Ruhe sanft” ilk defa canlı performansta dinlemiş oldum.
Aslı Ayan tarafından seslendirilen bu arya gerçekten çok etkileyiciydi. Sultan’ın cariyesi Zaide (Aslı Ayan), bahçede dolaşırken Sultan’ın kölesi Gomatz’ı (Devrim Demirel) görür ve ona aşık olur. Gomatz uyurken, yanına kendi resmini bırakır ve arya başlar;
Ruhe sanft, mein holdes Leben, ———- Huzur içinde dinlen, benim sevgili askım
schlafe, bis dein Glück erwacht; ————– Uyu, mutlulugun uyanıncaya kadar
da, mein Bild will ich dir geben, ———— burada, sana resmimi vereceğim
schau, wie freundlich es dir lacht. ———- bak, ne kadar güzel sana gülümsüyor
Gomatz uyandığında resmi görür ve kıza aşık olur. Bu geceki sahnelemede, bu resmi görmemesine imkan yoktu çünkü resim, seyircilerin de anlaması için A3 boyutundaydı.
Keşke resim detayına bu kadar özen gösteren Aytaç Manizade, diyalog konusuna da özen gösterseymiş. Tüm diyaloglar Almanca ve üst yazı yok. Hasbelkader Almanca bilen bendeniz bile, arkadaşların sahnedeki kötü Almanca telaffuzlarını işittikçe hayretler içinde kaldım. Şarkılarda hissedilmeyen bu eksiklik ne yazık ki diyaloglarda hemen kendini belli ediyor. Ne olurdu diyaloglar bari Türkçe yapılsaydı? Izleyenler biraz daha oyuna ilgi duyar, sıklıkla ellerindeki notlara bakmak zorunda kalmazlardı. Opera sanatını Türk halkına sevdirmemek için herkes el birliğiyle çalışıyor sanki.
Opera, Topkapı Sarayının ana giriş kapısı önünde (bilet gişelerinin hemen önünde) sergilendi. Daha önceleri Babüssaade (Saadet) kapısında operalar sergileniyordu. Yine de burada sanat faaliyetine katılmak çok güzel bir duygu. Organizasyon becerisi çok düşük olan Istanbul Devlet Opera balesi yine eleştiri almayı başardı. Çok kötü düzenlenmiş hoparlör sistemi, rahatsız ve dar plastik sandalyeler, sahnenin yükseltilmesine ragmen aynı seviyede hazırlanan oturma düzeni gibi problemleri bir kenara koyduk, seyircilere dagıtılan kagıtlarda sanatçı listesi (cast) bile yazılmamıştı.
Operanın konusu daha önce belirttiğim gibi Saraydan Kız Kaçırma ya benzerlik göstermektedir. Sultan, cariyesinin ve kölesinin yasak aşklarını affeder, onları evlendirir ve herkes mutlu şekilde yaşamaya devam eder.
Mozart ‘tan geriye bu operayla ilgili 75 dakikalık bölüm kalmıştır. Üvertür yok, final yok ve librettonun önemli kısmı eksik. Bu eksik kısımlar yıllar içinde farklı şekillerde yorumlanarak tamamlanmış ve seyircilerin beğenisine sunulmuştur. Ilk defa 1866 yılında Frankfurt’ta tamamlanmış şekliyle oynanan opera pek başarılı olamamıştır. Zaide operası, Istanbul’la aynı tarihlerde, Ian Page tarafından Ingiltere’de Buxton festivalinde de seyircilere sunulmaktadır.
Zaide, Süre: 2 perde, 1.perde 45 dakika, 2.perde 40 dakika
Buxton Festivali: http://www.buxtonfestival.co.uk/
TOPKAPI SARAYI MUZESI NOTLARI
Topkapı Sarayı’nda çok olumlu değişiklikler tespit ettim. Öncelikle girişte Aya Irıni kilisesi yanına çok şık “Karakol” cafe açılmış. Eskiden zannedersem müze çalışanlarının kaldıgı bakımsız bir yerdi. Ayrıca, bilet alınan yerin yanına yaklaşık 2,5 ay evvel müze ürün satış mağazası açılmış. Bilkent üniversitesi işletiyor ve Avrupa’daki benzerleriyle yarışır ürün çeşitliliği oluşturulmuş. Özellikle “Mevlana” bölümü çok ilgimi çekti. Her dilde “Mevlana” ile ilgili bilgi kitapçıkları yayınlanmış. Umarım Yunus Emre içinde benzer bir köşe yapılacağı günler yakındır. Hacivat-Karagöz’e ufacık bir yer ayrılması ve baklavanın hiç ortalarda olmaması (daha çok lokum var) bence iki ufak eksiklik. Malum Yunanlılar her iki özelliğimizide sürekli sahipleniyorlar, bu nedenle Topkapı müzesi gibi en çok turist çeken müzemizde bunları unutmayalım.