Anasayfa » Okulsuz Ressam; Avni Lifij

Okulsuz Ressam; Avni Lifij

Yazar 3noktacom

“Ne vakit sanatımızı, kendi toprağımızdan, abidelerimizden, hayatımızdan, acılarımızdan alırsak, o vakit sanat yapmış oluruz. Türk sanatı budur” (Avni Lifij)

Sabancı Müzesi’ndeki sergiye (15 Ekim 2019-12 Ocak 2020) girer girmez, Avni Lifij’in sadece sanat eseri üretmediğini aynı zamanda görüş ve düşüncelerini dergi ve gazetelerde insanlarla paylaşan bir yazar olduğunu anlarız.

Avni Lifij kimdir?

Çerkes sürgünü (1864) sırasında Soçi yöresinden Anadolu’ya gelen Çerkes kökenli bir ailenin oğlu olarak 1886 yılında Samsun’un Ladik ilçesinde doğar. Babası Galata köprüsünde geçiş ücreti toplayan bir görevli, annesi ise bir Çerkes Beyi’nin kızıdır. Fransızca öğrenir, anatomi öğrenmek için tıbbiye, boya tekniği öğrenmek için fizik-kimya dersi alır. İlk yağlı boya çalışması “Balıklar” ı 1904 yılında yapar.

Balıklar, Avni Lifij

Geçimini sağlamak için Ayasofya’da restorasyon işleri yaparken, Henri Prost ile tanışır. Sanat eğitimi almamasına rağmen ayna karşısında yaptığı otoportlerinin beğenilmesi ile Paris’e gönderilir.

Beğenebileceğin İçerikler

Okuldan Uzak Dur!

“Günün birinde aynadan yaptığım portremi kolumun altına alıp müzenin yolunu tuttum. Osman Hamdi Bey beni çok iyi karşıladı. Resmimi dikkatle inceledikten sonra, onun çok güzel olduğunu, öğrencilerinin okulda beş-altı yıl eğitim gördükten sonra bile böyle bir portre yapamadığını, çok yetenekli olduğumu, renk konusunda usta olduğumu söyledi. Ona okula girmeli miyim diye sordum. Buna gerek olmadığını, hatta okuldan uzak durursam daha iyi edeceğimi söyledi” ( Avni Lifij’in günlüklerinden)

Bahsedilen bu portrede, genç Avni Lifij, 20 yıl sonraki halini hayal edip resmederken omuzunda delik çorap, ağzında pipo, elinde bir kadeh içki ve özel şapkası ile sadece bir resim yapmıyor sanki bir hikaye yazıyor.

Pipolu Adam: Sanatkarın Kendi Portresi, Avni Lifij

“Pipolu Adam: Sanatkarın Kendi Portresi” Henri Prost, Osman Hamdi Bey ve nihayet velihat Abdülmecit Efendi tarafından görülür, beğenilir. Bu tablo, sanat eğitimi almamış Filij’e Paris yolunu açar. Eğitim almaya Paris’e gönderilir.

Portler ve Otoportler

Avni Lifij kendi otoportlerini yaptığı kadar aile üylerinin portlerini de yapar. Sabancı Müzesi sergisinde bu portleri de görebilirsiniz. Ayrıca başka ressamların portlerini de inceler ve köşe yazılarında yorumlar. Örnekler; “vücutlardaki oransızlık ve elbise kırışıklıklarında ahenksizlik bizde yapılan insan resimlerinde daima bir uyuşmazlık gösterir” “betimlenen modellerin bedenlerine kıvam kazandırarak özellikle elleri daha ciddi işleyerek desene önem vermek gerekir”.

Beğenebileceğin İçerikler
Son Otoportre, Avni Lifij

Figüratif Eserler , Etütler ve Nü’ler

“…Osman Hamdi Bey boya kutumu bir yıl boyunca kapalı tutmamı ve desen yapmayı öğrenmemi söylemişti. Fernand Cormon’da aynı şeyi öğütledi. Ben de “desenin sanatın namusu olduğunu biliyordum”.

Figürlü kompozisyonlar Lifij’in en zengin eser grubu. Sergide İstanbul ve Paris sokakları ilde dolu eskiz defterlerini, tarihsel, fantastik ve mitolojik kompozisyonları görebilirsiniz. Sanatın bir konusu olarak çıplak olgusuyla tanışması da Paris’te olur. Manzara ve natürmort (meyve,sebze vb cansız varlık) dolu eserler veren Osmanlı ressamları için, “nü” resimler radikal bir kültürel değişimi ifade eder.

Paris Günleri

“Paris’e gidince Cormon Atölyesi’ne girdim. Orada benden çok daha genç Fransızların desende çok daha iyi olduğunu gördüm. Biz Türkler bitkilerle ilgilenirken, onlar resim ve heykel müzelerinde eğitiliyorlar. Biz herhangi bir özelliği olmayan duvar parçalarıyla karşılaşırken, onlar gözlerini halka açık meydanları süsleyen güzel anıtlara bakarak olgunlaştırıyorlar.”

Lifij, Türkiye’nin Osmanlı ve cumhuriyet dönemine şahitlik eder. Paris’te bulunduğu sürece, kendisinden sonra gelen Osmanlı öğrencilerinin öncülüdür. 1911 yılında İstanbul’a döner ve öncü tavrını yazılarıyla da sürdürür. Türkiye’nin ilk resim sanatçılarından biri olur. 1927 yılında veremden vefat eder. Aynı zamanda resim öğretmeni olan eşi Harika Lifij, Avni Lifij’in eserlerini korur ve günümüze ulaşmasını sağlar.

Beğenebileceğin İçerikler

Müzik Dolu Avni Lifij eseri

Hayal Melodileri resim yarışması nedeniyle, gittiğim her sergide müzik dolu eser arıyor gözlerim. Lifij’in altta göreceğiniz tablosu sergideki yüzlerce eserin içinde bana müziği hatırlatan tek çalışmaydı.

Köy Evinde Eğlence, Avni Lifij

Sergide başka neler var?

Lifij’in önemli eserleri, Abdülmecid Efendi Köşkü için yaptığı Çeşmebaşı Duvar Resmi ve Türk sanat tarihinin en büyük kompozisyonlarından Kalkınma-Belediye Faaliyeti, sergide detaylı ve anlaşılabilir bir biçimde anlatılıyor.

Henri Prost kimdir?

Beğenebileceğin İçerikler

Fransız mimar ve şehir planlayıcısı. 1936 yılında Atatürk’ün davetiyle Türkiye’ye gelir ve İstanbul’un Nazım Planı’nı oluşturmakla görevlendirilir. Yaklaşık 15 yıl Türkiye’de kalır. Döneminde birçok tarihi binayı yıktırması nedeniyle tartışmalı bir figür olur ve 1951 yılında Menderes hükumeti tarafından görevine son verilir. Sonrası, ise Menderes tarafından bizzat yönetilen ve bugün çok eleştirilen İstanbul kentsel imar hareketi başlar. Kimileri Prost’un planını eleştirirken, kimileri rafa kaldırıldığı için sorumlunun o değil Menderes olduğunu dile getirir.

Osman Hamdi Bey kimdir?

Osman Hamdi Bey (1842-1910), bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi kurucusudur. Arkeolojiyi Türkiye’de başlatan kişidir ve ilk Türk müzesi “İstanbul Arkeoloiji Müzesi”‘nin kurucusudur. Kadıköy’ün ilk belediye başkanıdır. Ressamdır. Türkiye tarihinin en pahalı resim tabloları “İstanbul Hanımefendisi” ve “Kaplumbağa Terbiyecisini yapmıştır. Gebze Eskihisar’da, Eskihisar – Yalova Topçular arabalı vapur iskelesine yürüme mesafesindeki evi restore edilip, Osman Hamdi Bey Müzesi olarak hizmete sunulmuştur.

Abdülmecit Efendi kimdir?

Beğenebileceğin İçerikler

Abdülmecit Efendi (1868-1944) son halifedir. Resime çok meraklıdır ve iyi bir ressam olarak kabul edilir. En meşhur eseri Tevfik Fikret’in meşhur şiiri “Sis” i düşünerek yaptığı tablosudur. Bu tablo Tevfik Fikret’in İstanbul Aşiyan’daki ev-müzesinde görülebilir. 3 Mart 1924’de halifelik kaldırılır ve Abdülmecit Efendi Paris’e gönderilir. 1944 yılında Paris’te vefat eder.

Sis, Abdülmecit Efendi
Yakından bakıldığında sadece sisli bir havada boğazda giden bir sandal görünür, biraz uzaktan bakıldığında arka planda İstanbul’un önemli simgeleri Süleymaniye ve Galata görülür.

Tevfik Fikret ve “Sis” şiiri

Tevfik Fikret (1867-1915) önemli bir şairdir. Atatürk’ün de fikirlerinden yararlandığı ve beğendiği bir şairdir. Fikret, aynı zamanda güzel sanatlara ilgi duyan bir ressamdır. Yazar ve şair Cenap Şahabettin, hayatı boyunca resim yapan Tevfik Fikret’i “kalbi şair, eli ressam” sözleriyle tarif eder

“Sis” şiirinde İstanbul ağır hakaretlere hedef olur. Fikret İstanbul’u bir kişi olarak karşısına alır ve benzetmelerle eleştirir. Abdülhamid’ in baskıcı tutumu ve oğlu Haluk ile ilgili yaşadığı sorunlardan bunalan Tevfik Fikret bu şiiri çok kötümser bir havada yazar. Bu şiirde İstanbul, Türk edebiyatında ilk defa, nefret duyulan ve kendinden kaçılan bir şehir olarak ele alınır

Sis

SİS
Gene bir sis kaplamış ufuklarını, inatçı bir sis,
gitgide büyüyen bir ak karanlık.
Ağırlığı altında ne varsa sanki yok olup gitmiş,
kalmış ortada kala kala bir tozlu yığın,
o tozlu, korkunç yığına bakan göz
şaşırır titrer, ilerisine gidemez.
Ama sen hak ettin bu karanlık, kalın örtüyü,
bu örtü tıpatıp sana uydu, ey kanlı toprak,
ey zulümler meydanı, ey yaldızlı ülke,
döktüğü kanla, çektirdiği acıyla çalım satan!
Ey gösterişin, şatafatın beşiği ve mezarı,
oldum olası imrenilen kraliçesi Doğu’nun!
Ey kanlı sevgileri, kılı kıpırdamadan
zevk ve safaya susamış bağrında emziren!
Ey Marmara’nın mavi kucağında
ölüm uykusuna dalmış diri,
ey köhne Bizans, büyücü kocakarı,
ey bin kocadan artakalan el değmemiş dul,
gene de güzel görür, taptaze görür seni,
gene de üstüne titrer sana bakan.
Ne kadar tatlı, cana yakınsın, ne kadar,
süzgün, mavi gözlerinle sen uzaktan!
Oysa ne farkın var kirli kadınlardan senin,
hiçbir şey umurunda değil, belli,
ne bunca acı türkü, ne bunca kan ağlayan!
Sen kurulurken katmış olmasın bir hain el
senin temeline zehirli suyunu kötülüğün.
İşte her yanda ikiyüzlülüğün kiri,
nereye baksan çekememezlik, nereye baksan çıkarcılık,
nereye baksan hergelelik, yalan dolan.
Demek yükselmek yalnız bunlarla oluyor.
Koynunda barınan nice yaratık arasında
kaç tanesinin alnı açık, yüzü ak?
 
Örtün, ey İstanbul, kanlı toprak,
örtün, kart orospu, örtün, hiç uyanma!

(3 Mart 1902)

Yahya Kemal ve “Siste Söyleniş” şiiri

Tevfik Fikret’in bu şiirine “İstanbul Şairi” Yahya Kemal bir şiirle cevap verir. Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958) çok önemli bir şairdir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte önemli bir figür olur. Şiirlerinden bir kısmı (Dönülmez Akşamın Ufkundayız , Sessiz Gemi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı vb.) bugün bile dillerden düşmez.

Beğenebileceğin İçerikler

Yahya Kemal, Tevfik Fikret’e yazdığı cevap şiirinde özetle “İstanbul’un her şeyi güzeldir” der. O da bir sis betimlemesi ile şirine başlar: Perdeler kapanırsa karanlık çökecektir. Sis, şiirde bir perdedir ve İstanbul’un yüzünü kapatır. “Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye” görünmez olur. Bu kapanışta bile bir güzellik vardır ve hiçbir yerin güzelliği İstanbul’un güzelliği ile kıyaslanamaz. Birçok yerde Tevfik Fikret’in Sis şiirine göndermede bulunur. İstanbul’un hüznü de sevinci de, yazı da kışı da güzeldir. Finali beddua ile değil aşk ile bitirir. İşte Yahya Kemal’in Fikret’e cevap verdiği şiir ;

Siste Söyleniş

Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?

Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?

Beğenebileceğin İçerikler

Benzetmek olmasın sana dünyâda bir yeri;
Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.

Bir devri lânetiyle boğan şairin Sis’i.
Vicdan ve rûh elemlerinin en zehirlisi.

Hulyâma bir eza gibi aksetti bir daha;
-Örtün! Müebbeden uyu! Ey şehr! -O beddua…

Hayır bu hâl uzun süremez, sen yakındasın;
Hâlâ dağılmayan bu sisin arkasındasın.

Beğenebileceğin İçerikler

Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.

Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın.